İnsan Klonlama
Human Cloning
Klonlama, bilim tarihinde en çok tartışılan çalışmalardan biri olmayı başardı. Bazı bilim adamları, klonlamanın insanlık için büyük bir gelişme olduğunu ileri sürerken, bazıları da bu çalışmaları insanlık ayıbı olarak görüp, kesinlikle engellenmesi gerektiğini düşünüyor. Bu düşüncelere sahip klonlama karşıtlarının yaptığı çalışmalar ile başta Avrupa ülkeleri olmak üzere bir çok ülke sınırları içerisinde klonlama ile ilgili çalışmaların yapılmasını yasakladı. Klonlama yanlıları ise, klonlamanın kaçınılmaz bir bilimsel gerçek olduğunu ve yapılan yasakların bilimi yavaşlatmaktan başka bir şey olmadığını savunarak, her ne pahasına olursa olsun çalışmalarına devam edeceklerini açıkladılar. Bu tartışmalar tüm bilim dünyasını sardı ve bir çok bilimsel kuruluş klonlama özellikle de insan klonlama çalışmalarının ahlaki ve bilimsel bir yanlış olduğu konusunda karara vardı. Fakat insan oğlunun bitmez tükenmez merak duygusunu engellemek kolay değil. Bazı firma ve bilim adamları izinli yada izinsiz bu çalışmaları sürdürüyor.
Klonlanmış insan aslında çok yabancı olduğumuz bir terim değil. Tek yumurta ikizi olarak adlandırılan ikiz çeşitleri (duruma göre üçüz ve dördüz de olabilir) aslında birbirlerinin doğal yoldan klonlanmış halleridir. Anne rahminde bir zigot bölünmesinin ilk aşamalarında her hangi bir nedenle iki ayrı hücre oluşturursa, aynı DNA'ya sahip iki ayrı canlı dünyaya gelir ve dünyaya gelen bu iki canlı birbirinin genetik kopyasıdır yani klonlanmış halidir. Normal doğumların yaklaşık %1.3 'ünde bu olaya rastlanır. Yapay klonlama ise dünyaya gelecek canlının genetik özelliklerinin (DNA'sının) dışarıdan müdahale ile kendi türünden başka bir canlının DNA'sı ile aynı olmasının sağlanmasıdır. Daha detaylı anlatacak olursak; Normalde insanlar eşeyli üreme sonucunda dünyaya gelir. Eşeyli üremede anne ve babanın üreme hücrelerindeki DNA'lar birleşerek yeni ve kendisine has özellikler taşıyan bir DNA oluştururlar. Yani oluşan yeni birey bazı ufak benzerlikler dışında anne ve babanınkinden bağımsız bir genetik yapıya sahip olur. Klonlama sonucunda ise eşeyli üreyen canlı bir nevi eşeysiz üreme gerçekleştirmiş olur. Yani oluşacak birey sadece annenin yada sadece babanın DNA'sını taşır. Bu nedenle oluşan birey, DNA'sı kullanılan bireyle aynı genetik özelliklere sahip olur, yani yeni birey anne yada babanın kendisinden küçük bir tek yumurta ikizi olarak dünyaya gelir ve normal tek yumurta ikizlerinde olduğu gibi dış görünüşleri birebir aynıdır.
Klonlama için en çok kullanılan yönteme "çekirdek transferi yöntemi" adı verilir. Bu yöntemde ilk olarak bir canlıdan yumurta hücresi alınır ve çekirdeği çıkartılır, daha sonra ise yine aynı canlıdan yada aynı türdeki başka bir canlıdan alınan her hangi bir vücut hücresinin çekirdeği laboratuar ortamında bu yumurta hücresine nakledilir. Naklin başarılı olması durumunda oluşan bu yeni hücreye hafif bir elektrik şoku uygulanarak bölünmeye zorlanır. Bir kez bölünen hücre bölünmeye devam eder bu aşamadan sonra anne rahmine yerleştirilen embriyonun doğması beklenir. Sonuçta genetik bilgiler yani DNA çekirdekte saklandığı için doğan yeni birey, hücre çekirdeği kullanılan bireyle aynı genetik özelliklere sahip olur. Teoride basit gibi görülen bu yöntem pratikte çok büyük zorluklar çıkartmaktadır. Başarı yüzdesi çok düşük olan bu yöntem sonucunda doğan bireyde bir çok sağlık sorunu ile karşılaşılmaktadır. Klonlama için kullanılan "partenogenez" gibi diğer yöntemlerin hiçbiri ile canlı bir bireyin dünyaya gelmesi sağlanılamamıştır. Diğer yöntemlerle canlı bir birey oluşması teorik olarak ta mümkün değildir.
Klonlama sonucunda dünyaya gelen ilk canlı Ian Wilmut ve ekibinin çalışmaları sonucunda 1997'de klonlanan Dolly adlı koyundur. Bu koyunun klonlanmasında çekirdek transferi yönteminden yararlanılmıştır. Deneyde kullanılan 277 yumurta hücresinden yalnızca 29 tanesi bölünme aşamasını tamamlayabildi ve bu yumurtalar farklı koyunların rahimlerine yerleştirildi. Koyunlardan 13 tanesi gebe kaldı. Sonuçta ise bir tek başarılı doğum gerçekleşti. Dünyaya gelen bu koyuna Dolly adı verildi. İşte klonlama tartışmaları da bu noktada alevlendi. Dolly'nin doğumunu klonlamada bir milat olarak gören bazı bilim adamlarının insan klonlama çalımlarına başladıklarını açıklamaları üzerine. Klonlama karşıtları da karşı çalışmalara başlayarak klonlama çalışmaları aleyhinde ciddi yaptırımlar getirilmesini sağladılar. Tüm bu engellemelere rağmen 26 Kasım 2001'de Advanced Cell Technology (ACT) adlı firmadan ilk klonlanmış insan embriyosu haberi geldi. ACT'nin yaptığı açıklamaya göre, yapılan deneyde toplam 19 yumurta hücresi kullanıldı ve hücrelerden sadece 3 tanesi bölünme aşamasına gelebildi. Bu üç hücreden 2'si 4 , 1'i de 6 hücre oluşturduktan sonra öldü. İnsan klonlama konusunda yapılan bu ilk resmi açıklama büyük ses getirdi. Fakat bir insan embriyosundaki genler ancak 4-8 hücre oluşturduktan sonra kendisini göstermeye başlıyor. Başta ACT olmak üzere klonlama yaptığını duyuran hiç bir firmanın henüz 8 hücreden büyük bir embriyo elde edememiş olması, bazı bilim adamlarına göre insan klonlama çalışmalarının henüz başarıya ulaşılamadığını gösteriyor.
Klonlama çalışmaları yapan ve yapmaya devam eden bilim adamlarının çoğu bu çalışmaları yeni bir birey dünyaya getirmek için değil de sadece tedavi amaçlı kullanılacak kök hücreleri üretmek için sürdürdüklerini belirtiyorlar. Tedavi amaçlı klonlama çalışmalarda amaç klonlama sonucunda kök hücre elde etmek. İlk hücre bölünmesinden yaklaşık 5 gün sonra yani embriyonun yaklaşık 100 hücre oluşturacak kadar bölünmesi ile oluşan ve başkalaşarak 200 değişik vücut hücresine dönüşebilen bu hücrelere kök hücre adı verilir. Bu hücrelerin bir kısmı organları bir kısmı ise kan, saç, tırnak ve deri gibi vücut bölümlerini oluştururlar. Klonlama ile kök hücre elde etmeyi planlayan bilim adamları bu kök hücreler yardımı ile bir çok hastalığa çözüm bulunacağını ve daha iler ki dönemlerde yine bu hücreler yardımı ile organ üretimi ve nakli yapılabileceğini iddia ediyorlar. Fakat burada göz ardı edilmemesi gereken şey, kök hücre elde etmek için embriyonun öldürülmesi gerektiği gerçeğidir, bir canlının hayatını kurtarmak yada sağlık sorununu gidermek için başka bir canlının hayatına son vermenin ne kadar ahlaki olduğu tartışma konusudur.
Klonlama konusunda içine düşülen en büyük yanlış doğacak canlının klonlanan canlı ile aynı kişi olacağının sanılmasıdır. Bu cahilce ve çok büyük bir yanılgıdır. Klonlama yöntemi sonucunda dünyaya gelen canlı sadece fiziksel görünüş olarak genleri kullanılan canlıya benzer ve bu benzerlik yukarıda da anlattığımız gibi doğal bir klonlama şekli olan tek yumurta ikizliğinde görülen benzerliktir. Yani doğan yeni birey ile genleri kullanılan birey tek yumurta ikizlerinde olduğu gibi düşünce ve ruh olarak tamamen farklı kişilerdir. Bu nedenle klonlamanın yaradılış gerçeği ve kader ile ters düşen hiç bir yanı bulunmamaktadır. Fakat klonlanan canlının genlerinde gizli olan genetik hastalıklar ve diğer bazı genetik faktörler aynı şekilde doğacak yeni bireye aktarılmış olur. Bu da klonlama karşıtlarının tepki gösterdiği noktalardan biridir.
Klonlama tedavi amaçlı olarak düşünüldüğünde insanda iyi izlenimler bıraksa da işe insan ve insanın içinde taşıdığı hırslar girdiğinde çok tehlikeli boyutlara ulaşabilir. Örneğin bir canlının bazı organları (kalp,ciğer gibi) hasar gördüğünde başka bir canlının organı o canlıya takılamaz, DNA'lar uyuşmadığı için organı hasar gören canlının antikor sistemi bu organı kabul etmez ve dolayısıyla bu tür vakalarda sonuç ölümdür. Fakat organı hasar gören canlının herhangi bir hücresi kullanılarak yapılan klonlama sonucunda dünyaya gelecek bebeğin DNA'sı organı zarar görmüş olan canlı ile uyum gösterir ve organ nakli gerçekleşebilir. İşte bu noktada insanın içindeki para hırsı göz önüne alındığında, ödenen para karşılığında bir çok hasta insanın klonlarının sadece organları alınmak için dünyaya getirilebileceği gerçeği ortaya çıkar. Klonlama sonucunda doğan ve organı alınan canlı doğal olarak ölürken, organı hasarlı olan birey parası sayesinde bir süre daha yaşayabilir. Bu tür bir olay tam bir ahlak çöküntüsüdür ve ne kadar yasa çıkarsa çıksın yada ne kadar önlem alınırsa alınsın bu olayın önüne tam olarak geçebilmek mümkün değildir. Günümüzde de bir çok böbrek kaçak yollardan satılmaktadır. Fakat hiçbir kanun yada yasa bu olayı tam olarak ortadan kaldıramamıştır. İşte klonlamanın düşünülmesi gereken ve asla göz ardı edilemeyecek bir yüzü de budur. Bu ve benzeri düşüncelerle yola çıkan bir çok bilim adamı ve bilim kuruluşu klonlama çalışmalarının kesinlikle durdurulması gerektiğini savunmaktadır. Ve yine aynı duyarlılık ile yaklaşan bir çok gelişmiş ülke sınırları içerisinde her türlü klonlama çalışmasını yasaklamıştır. Bu tartışma daha çok uzayacağa benzer, ahlaki değerleri savunan bilim adamlarının mı, yoksa; "Klonlama kaçınılmaz bir bilimsel gerçektir." diyen bilim adamları mı galip gelecek, bunu zaman gösterecek[1]
Endişeler ve Etik Sorunlar
Klonlanmış (kopyalanmış) kuzu Dolly'nin "baba"sı Ian Wilmut, Amerikan firması Geron ile birlikte, insan klon hücrelerini doku kültürlerinde tıbbi amaçlarla çoğaltmaya başladılar. Diğer yandan Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü de insan klonlamayı özel sektör tekelinde bırakmamak için, bu araştırmalara başlamış bulunmaktadır.
Klonlamada amaç hastalıkları tedavi etmek iken o amaçtan geri düştüklerini belirten araştırmacılar, Dolly koyununun normalden çok daha kilolu ve yaşına göre yaşlı göründüğünü söylüyorlar. Hala önüne geçilemeyen sorunların olduğunu belirten uzmanlar, özellikle standart klonlama işlemini deneyerek yetişkin birinden aldıkları doku örneklerinin nükleussuz insan yumurtasına enjekte edilmesi sonucunda bir tane embriyo üretemediklerini, birden fazla hücrenin oluştuğunu ve boyutlarının da normal bir hücre büyüklüğünden yaklaşık iki kat daha büyük olduğunu açıkladılar. Araştırıcılar, başka bir klonlama yaklaşımı deneyerek hücrelerin genlerini alıp yine nükleussuz yumurtaya enjekte ettiklerinde sonucun çok da farklı olmadığını, 3 embriyo elde edebildiklerini ve bunların 6 hücre büyüklüğünde olduğuna dikkati çekmişlerdir.
Bilim adamları, klonlanan hayvanlarda yavaş gelişmenin yanı sıra, kalp sorunu ve zayıf bağışıklık sistemi görüldüğünü kaydettiler. Bazı bilim adamları, eldeki tekniklerle insan klonlamanın ortaya büyük sorunlar çıkaracağını dile getirdi. Klonlanan kişinin bağışıklık sisteminden yoksun olma ve eksik organlara sahip olma olasılığının bulunduğu bildirilmektedir.
Klonlamanın özellikle de insan klonlama konusunun etik boyutu kamuoyunca, günlük yaşamda kültürün, temel bilimsel birikimin, tarih, siyaset ve toplumbilimin en yaygın ve temel kavramlarıyla tartışılabilir nitelik kazanmıştır. Nükleer enerji kullanımı, hormon destekli tarım, ozon tabakasına zarar veren gazların üretimi gibi, farklı toplum kesimlerince kolayca anlaşılabilir ve tartışılabilir. Kabul edilen klonlama, şimdiden kamuoyunun gündeminde yerini almış durumdadır. Kamuoyunun, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin uygulanıp uygulanmaması konusunda birtakım ahlaki gerekçelerle ne şekilde ve ne ölçüde yaptırım uygulayabileceği tartışmalı olsa da, şu anda kamuoyunun isteksizliği klonlama çalışmalarının daha ileri aşamalara taşınmasına en güçlü engel olarak gösterilmektedir. Oysa, "tüp bebek" diye bilinen in vitro fertilizasyonun, başlangıçtaki şiddetli tepkilerden sonra kolayca kabullenilmesi, işin içine "çocuk sahibi olma isteği ve hakkı" karıştığı durumlarda toplumun ne kadar kolay ikna olabileceğinin bir göstergesi niteliğindedir.
Bilimkurgu romanları ve filmlerinde kaba hatlarıyla çokça tartışılmış olan klonlama konusunda halihazırda belli belirsiz bir kamuoyu "oluşturulmuş" durumdadır. Şu anda sürmekte olan tartışmaların bilinen yanlışlara yeniden düşmemesi için birkaç temel olguya açıklık getirmekte yarar vardır: Olası yanılgıların en sık rastlananı, klonlanmış bir canlının, (tartışmalara sıkça insan da dahil ediliyor) genin alındığı canlının fizyolojik özellikleri bir yana, kişilik özellikleri bakımından özdeşi olacağı kanısıdır.
Kazanılmış özelliklerin kalıtsal yolla taşınabileceği yanılgısı, Philosophie Zooloique (Zoolojinin Felsefesi) adlı ünlü yapıtı 1809 yılında yayınlanmış olan, Fransız zoolog Jean Baptiste Lamarck’a dayanıyor. Lamarck’ın görüşlerinin takipçileri, insanların gözlemlenebilir kişilik özelliklerinin önemli ölçüde kalıtsal nitelik taşıdığını savlayarak, çevresel koşulların gelişim üzerindeki etkilerini neredeyse tamamen yadsıyorlardı. Oysa, genetik, evrim, psikoloji gibi alanların ortaya koyduğu çağdaş ölçütler, kazanılmış karakterlerin kalıtsal nitelik gösteremeyeceğini ortaya koyarak, kişilik oluşumunda çevresel etmenlerin güçlü bir paya sahip olduğunu kanıtlamıştır.
Bu bağlamda, basında da yankı bulan "Koyunlar, zaten birbirlerine benzerler." esprisinin aslında ciddi bilimsel doğrulara işaret ettiğinin altını çizmek gerekiyor. Klonlanmış bir koyunun, genetik annesinin genetik ikizi olduğu ölçülerek gösterilebilir bir gerçektir. Oysa, gözlemlenebilir kişilik özellikleri oldukça kısıtlı olan koyunların birbirlerine benzemeleri kaçınılmazdır. Çok daha karmaşık bir organizma olan insanoğlu, sayısız gözlemlenebilir kişilik özelliği sayesinde, genetik ikizinden kolayca ayırt edilebilir.
Tüm bunların ötesinde, klonlanmış bir insanın sadece kişilik bakımından değil, fizyolojik ve bedensel özellikleri bakımından da, genetik ikizinden farklı olacağını peşinen kabullenmek gerekiyor. Bir bebeğin biçimsel özelliklerinin ana rahminde geçirdiği gelişim süreci içerisinde tümüyle DNA’sı tarafından belirlendiği görüşü yaygın bir yanılgıdır. DNA molekülü, insan geometrisine dair tüm bilgileri en sadeleşmiş biçimiyle bile bütünüyle kapsayamayacak kadar küçük. Çoğu biçimsel özellik, akışkan dinamiği, organik kimya gibi alanlardaki temel evrensel yasaların kontrolünde meydana geliyor. Bu süreçte de, her zaman için rastlantı ve farklılaşmalara yeterince yer vardır. Bir genetik ikiz, kuramsal açıdan, eşine en fazla eş yumurta ikizlerinin birbirlerine benzedikleri kadar benzeyebilir. Uygulamada ise, benzerlik derecesi çok daha düşük olacaktır; aynı rahimde aynı anda gelişmediği, aynı fiziksel ve kültürel ortamda doğup büyüyemediği için... Tüm bunlara rağmen, kopya insanın genetik annesinden çoğu yönden farklı olması kaçınılmaz görünüyor. Diğer tüm koşullar denk olsa bile, kopya birey, aynı zamanda ikizi olan bir anneye sahip olmasından psikolojik bakımdan etkilenecektir. Sağduyumuz bize Hitler’i genlerinin değil, Weimar Cumhuriyeti sonrası sosyo-ekonomik koşulların ve genç Adolf’un kıstırıldığı maddi ve manevi bunalımların yarattığını öğretiyor.
Tüm bunların ışığında, klonlama konusundaki popüler tartışmaları, tıkanıp kaldıkları, "beklenmedik bir ikize sahip olma" fobisinden kurtarılıp, daha gerçekçi zeminlere çekilmesi gerekiyor. Gen havuzunun (belli bir topluluktaki genetik çeşitlilik) daralması, hayvancılığın geleneksel yapısından koparılıp biyoteknoloji şirketlerinin güdümüne girmesi, yol açılabilecek genetik bozuklukların kontrolden çıkması, bu alanda çalışan bazı şirketlerin (sözgelimi PPL’in) tüm tekel karşıtı yasal önlemleri delerek ciddi ekonomik dengesizliklere yol açması gibi akla gelebilecek sayısız somut etik sorununun tartışılması gerekiyor.
Klonlama tekniğinin potansiyel uygulamaları üzerine bir çok etik ve moral endişe oluşmuştur. Bu teknik hala çok genç ve toplum, bu tekniğin hangi uygulamalarına izin verilmesi ve hangilerinin de önünün kapatılması gerektiği üzerinde karar vermek için zamana sahiptir. Yetişkin bir canlıdan yeni bir canlı klonlanması ani bir haber olunca tüm yorumculara sürpriz oldu ve bir çoğu başlamadan önce bu konu üzerinde tartışılması gerektiğini söyledi. Toplum bilimi ‘buluşlar’ dizisi olarak görebilir ama aslında gelişim çok daha devamlıdır. Dolly’ye götüren yolda nerede ve kime danışmamız gerekir? Ayrıca, yeni bir teknolojinin tüm potansiyel uygulamalarını tahmin etmek imkansız. Çoğu faydalı olacak ama bazı yanlış yollar da kullanılabilir. Çözüm teknolojinin kendisini değil onun uygulamalarını kontrol etmektir.
Bilim adamlarının “Tanrı rollerini” oynamaya çalıştıklarını söyleyenlerin fikri, sonradan değişen tüm olayları inceledikten sonra reddedildi. İlk kez hayvanlar, 5.000 sene önce ehlileştirilmiş ve o zamanlardan beri yapılan seçilimli çiftlendirme kendi atalarından çok farklı olan modern çiftlik hayvanları, bitki ve ev hayvanları oluşturuldu. Tıpta 70 seneyi aşkın hayat süresi beklentilerimiz; doğum öncesi bakımdan, aşıların kullanılmasından ve antibiyotiklerin kullanımından kaynaklanıyor. İnsanın durumu şu an için mükemmelden hala çok uzaktadır.
Kimi uzmanlar Dolly'den haberdar olunmasıyla başlayan bir "felaketler dizisi"nden söz etmektedirler. Öyle ki akla pek de kolay gelmeyecek hemen tüm ilginç olasılıkların ve gizli tehlikelerle dolu öykülerin, bu süreçte dile getirildiği belirtilmektedir.
Bu tür sorulardan birkaçı şöyle dile getirilebilir:
· "Yedek parça depoları" yaratmaya hakkımız var mıdır?
· Onayları alınmaksızın, kuşakları araştırma deneği yapabilir miyiz? Ayrıca onların doğal genetik miraslarını değiştirme hakkımız var mıdır?
· Gelişmiş ülkelerde kopyalamaya yasaklamalar getirirken, geri kalmış ülkelerde uygulanmasına göz yummak bilimi emperyalizmin hizmetinde yapmaz mı, ya da varolanı daha da pekiştirmeyecek midir?
· Cinselliğin rastlantısallığını ortadan kaldırmak ve üremeye hükmetme şansı/fırsatı nereye kadar zorlanacaktır?
· Genetik çeşitliliğin kopyalama yoluyla önlenmesi, evrim olgusunun bir önkoşulundan da vazgeçildiği anlamına gelmeyecek midir?
· Kopyalama çalışmalarını kimler paraca desteklemektedir? Bir başka deyişle bu araştırmalar kimin denetimindedir? Başlıca destekleyicinin ilaç ve hayvancılık sektörü olması nasıl yorumlanabilir?
· Kopyalama sonuçlarının, dünyada farklı birkaç merkezden hızlı bir şekilde birbiri arkasından müjdelenmesi ve hem de bunun "deli dana" krizinden anlamlı bir süre sonra ortaya çıkması bir rastlantı mıdır?
· Bilim-ticaret ilişkisi ya da bağlantısı nasıl kurulabilir? Özelde de genetik bilgiye dayalı buluşların, "patent hakkı" konusuna nasıl açıklık getirilebilir?
Belki tüm bu soruları bir anda yanıtlamak olası değil, ancak sırf medyanın bilime bakışına dikkatleri çekmek açısından bile, Dolly'nin iyi bir örnek olduğu açıktır.
Ayrıca klonlanan ilk hayvan olan koyun Dolly'de gelişme evresinde sık sık ''ciddi sorunlarla'' karşılaşılmıştır. Hawaii Üniversitesi laboratuarlarında 1988 yılında fare klonlayan Dr. Ryuzo Yanagimachi de, klonlanan embriyoların gelişme çağında ve genetik yapılarında sorunların ortaya çıktığını söyledi. Yanagimachi, klonlanan bazı farelerin bir yaşına kadar geliştiklerini, ancak bu sürenin sonunda aniden yağ oranında artış ve şişmanlık gibi sorunların başladığını belirtti. Gelişme çağında sorunlarla karşılaşılması durumunda hayvanların bertaraf edilebilmesine rağmen insanlarda anormal klon olması durumunda bunu yok etmenin etik olarak mümkün olamayacağı bir gerçektir.[2]
İslam, İnsan Klonlama Hakkında Ne Diyor?
Klonlama, bitki,hayvan veya insan gibi yaşayan bir organizmanın orijinal (aslının aynı) bir kopyasını yapmaktır.
İnsan klonlama, insanın kendisinin bir kopyasını yapmasıdır. Tek bir insan, bu kimseden yaşayan bir hücresinin alınması, bu hücreden nükleusun(hücre çekirdeği) çıkarılması ve nukleusu alınmış bir kadın yumurtasına enjekte edilmesiyle kopyalanabiliyor. Bu yöntem, bir insanın vücudundan alınan nukleusu çıkarılmış hücre ile; bir kadından alınan yumurtanın özel kimyasal maddeler ve özel elektrik akımlarıyla biraraya getirilmesi ile tamamlanan bir işlemler zinciridir ve döllenme veya suni döllenme denilen yöntemlere benzer bir yöntemdir. Bu laboratuar işleminden sonra (hücre çekirdeğine sahip) yumurta bir kadının rahmine yerleştiriliyor ki, yeniden oluşsun, gelişsin ve bölünme gerçekleşsin. Böylece tamamlanmış fetüs (cenin) formu doğal bir şekilde doğsun.Bu şekilde bir kadının yumurtasına, nukleusu çıkarılmış hücresi yerleştirilen kimsenin bir kopyası elde edilmiş oluyor.
İnsan kopyalama işleminde hamilelik, üreme hücreleri ile değil, vücut hücreleri ile gerçekleşmektedir. Her insan milyonlarca hatta milyarlarca hücreye sahiptir. Her hücre, -erkeklerde testislerden (haya), kadınlarda overlerden (yumurtalık) gelen üreme hücrelerinin yanında- insanın tüm kalıtsal yapısını taşıyan genetik öze sahip 46 kromozoma sahiptir. Hem kadın hem de erkeklerdeki üreme hücrelerinden her biri, -vücut hücrelerindeki toplam kromozom sayısının yarısı kadar yani- sadece 23 kromozoma sahiptir.
Doğal döllenmede, 23 kromozoma sahip erkek spermi, 23 kromozoma sahip kadın yumurtasıyla birleşir. Bu nedenle, yarısı erkekten yarısı kadından gelen toplam 46 kromozom biraraya gelmiş olur. Böylece bebek karakteristiğini, hem annesinden hem de babasından alır.
Klonlama işleminde ise, -bebeğin karakteristiğini belirleyen- bu 46 kromozomun tamamı kendisinden hücre alınan kimseden gelir. Böylece bebek tüm kalıtsal ve karakteristik özelliklerini bu kimseden almış olur. Klonlama sonucu doğan bebek, sadece hücresinin nukleusu kullanılan kimsenin karakteristiğini miras alır. Bu şekilde bebek, bu kimsenin jenerik bir kopyası olur. Bu aynen sizin bir fotoğrafınızı renkli fotokopi ile çoğaltmanıza benzer bir şeydir.
Doğal döllenme ise, yalnızca bir erkek ile bir kadının üreme hücrelerinin biraraya gelmesiyle vukuu bulur. Bir başka deyişle, kopyalama, üreme hücresi olmaksızın, bir erkek olsun veya olmasın sadece vücut hücrelerinin kullanımıyla yapılmaktadır. Bu; bir erkek olmaksızın, bir kadından bir vücut hücresi alınmak suretiyle de yapılabilmektedir! Yani tüm kalıtsal özellikler 46 kromozoma sahip nukleus ile alınmaktadır. Daha sonra yumurtanın kendi nukleusu kaldırıldıktan sonra, bu nukleus bir kadının yumurtasına yerleştiriliyor. Daha sonra da bu yumurta bir kadının rahmine yerleştiriliyor. Ve bu yumurta kadının rahmine yerleştirildikten sonra, gelişmeye, bölünmeye, büyümeye ve bir fetüs (cenin) haline gelmeye başlıyor. Sonunda gelişimini tamamlıyor. Doğduğunda, kendisinden hücre alınan kadının bir kopyası elde edilmiş oluyor. Böylelikle klonlama süreci, bir erkeğe gerek duyulmadan, tüm boyutlarıyla tamamlanıyor.
Doğal gebelikte ise, karakteristikler kalıtsal olarak, hem anneden hem de babadan alınır. Bunun bir sonucu olarak, doğan çocuklar birbirlerinin aynısı olmazlar. Çocuklar, anne-babalar ve diğer kardeşler arasındaki benzerlikler; boy, saç rengi, göz rengi, zihinsel yetenekler ve doğuştan gelen psikolojik davranış biçimleri gibi yapısal özelliklerle farklılaşır.
Klonlama işlemi sonucu gerçekleşen kalıtımda ise, hücresi kullanılan kadın veya erkeğin tüm kalıtsal ve yapısal özellikleri transfer edilir. Bu yeni doğuşta orijinal kimsenin boyu, görünümü, renkleri, zihinsel kapasitesi ve diğer doğuştan gelen psikolojik özellikleri tamamen kopyalanır. Bunun anlamı şudur: Tüm karakteristik aynen kalıtılır (yeni canlıya aktarılır) Bunun yanında, yararlı karakteristikler (sonradan kazanılan özellikler) kalıtıma bağlı değildir. Eğer hücre; saygı duyulan bir alimden, çok iyi bir müctehidden veya gözde bir fizikçiden alınırsa, klonlama ile kişilerin sahip olduğu bu nitelikler kopyalanamaz. Çünkü bu özellikler sonradan kazanılmıştır ve kalıtsal değildir.
Klonlama işleminin keşfi, Allah’ın insanların ve hayvanların hücrelerine yüklediği kanunlardan birinin üzerine örttü. Klonlama süreci, insanların veya hayvanların vücut hücrelerinden herhangi biriyle çocuk üreyebileceğini gösterdi. Eğer bu hücrenin nukleusu çıkarılır ve -yumurta hücresinin nükleusu kaldırıldıktan sonra- bir kadının yumurtasına yerleştirilirse, bir kadının yumurtasına erkek spermi yerleştirmekle aynı şey yapılmış olur.
İşte insan klonlama meselesinin aslı budur! İnsan klonlamanın bir diğer türü de “cenin klonlama” dır. Bu tür klonlamada ise, anne rahminde şekillenen cenin kopyalanmaktadır. Bu işlemde, bir kimse kendi çocuğunu, cenin evresinde iken klonlatabiliyor. Cenin anne rahminde şekillenmeye başladığında, doktorlar yeni biçimli tek hücreyi (zigotu) iki, hatta daha fazla hücreye bölebiliyorlar. Bu şekilde, orijinal hücreden kopyalanan birden fazla hücre gelişmeye başlıyor. Sonuçta cenin klonlama ile biri diğerinin kopyası olan iki çocuk doğuyor.
Son zamanlarda, klonlama hayvanlar ve bitkiler üzerinde de deneniyor. İnsanlar üzerindeki çalışmalar ise, henüz tamamlanmış değil. Peki klonlama konusundaki şer’i hüküm nedir?
Bitkiler ve hayvanlar üzerinde yapılan klonlamanın amacı; kaliteyi yükseltmek, üretkenliği artırmak ve özellikle çok tehlikeli ve insanlar arasında oldukça yaygın olan hastalıklar için insan sağlığı üzerinde pek çok yan etkisi bulunan kimyasal ilaçlar kullanmak yerine, doğal ilaçlar bulmak, olarak söyleniyor.
Bitkilerde ve hayvanlarda kalitenin yükseltilmesi ve üretkenliğin artırılması noktasında şer’i bir yasaklama yoktur ve izin verilen şeylerdendir. İslam, insanların hastalıklarına - özellikle tehlikeli olanlarına- şifa bulmak için bitki ve hayvan klonlama için de izin vermiştir. Hatta önerilmiştir. Çünkü hastalıklar için bir ilaç aramak da, şifa için ilaç üretmek de tavsiye edilmiştir.
İmam Ahmed, Enes (R.A.)’den şöyle rivayet etti: O, dedi ki; Peygamber (S.A.V.), şöyle dedi: "Allah, hem hastalığı hem de şifasını yarattı. O halde (hastalıklarınız için) şifa arayın."
Ebu Davud ve İbn Mace, Usame bin Şerik’ten şöyle rivayet ettiler: "O dedi ki; Bedeviler Peygamber(s.a.v.)’e geldiklerinde ben oradaydım. Dediler ki; Ey Allah’ın Resulü! hastalıklarımız için şifa aramalı mıyız? O (S.A.V.), Evet! Ey Allah'ın kulları şifa arayın! Allah şifasını yaratmadığı hastalığı yaratmadı."
Bu arada bitkilerin kalitesinin ve veriminin artması için de klonlama yapılmasına izin verilmiştir. Aynı zamanda; ineklerin, koyunların, develerin, atların ve diğer hayvanların verimliliğinin ve kalitesinin yükselmesi, sayılarının artması ve birçok insan hastalıklarına, özellikle ölümcül/tehlikeli hastalıklara şifa olması için hayvan klonlamaya da izin verilmiştir.
Bitki ve hayvan klonlama hakkındaki hüküm budur. Henüz gerçekleşmemesine rağmen, yakın bir gelecekte gerçekleşeceği farz edilen insan klonlama hakkındaki hüküm ise şöyledir:
Cenin klonlamada, zigot; babanın spermi ile annenin yumurtasının bir sonucu olarak anne rahminde şekillenmektedir. Bu zigot, bölünebilen ve gelişebilen birçok hücre içinde bölünmektedir. Bu hücreler bölünüyorlar ki; her bir hücre, orijinal zigotun bir kopyası olarak, kendi başına bir fetüs (cenin) haline geliyor. Daha sonra eğer, bu hücreler, yabancı bir kadının veya kocanın ikinci karısının rahmine yerleştirilirse, Klonlamanın bu her iki türü de HARAM olur. Çünkü bu akrabalık (bağlarının) karışması ile sonuçlanacaktır. Sonra bu, akrabalığın (soyun) kaybolmasına neden olur ki, İslam bunu yasaklamıştır.
Diğer taraftan eğer, bu zigotların bir veya daha fazlası (orijinal hücrenin kaynağı olan) kadının rahmine yerleştirilirse, klonlamanın bu türü HELAL olur. Bunun nedeni şudur: Çünkü burada anne rahminde bulunan zigotun tıbbi bir operasyon yoluyla çoğaltılması vardır.
İşte cenin klonlama hakkındaki hüküm de budur!
Bilim adamlarının, “hayvan kopyalama, insan kopyalamanın ilk adımıdır“ demelerine rağmen insan kopyalama henüz başarılmış değildir.
Daha önce belirttiğimiz gibi, insan kopyalama bir erkeğin vücut hücresinin nükleusu (çekirdeği) alındıktan sonra, nukleusu alınmış kadın yumurtasıyla birleştirilmesi işlemiyle tamamlanmaktadır. Kadının yumurtasındaki bu erkek nukleusu, büyümek ve eşleşmek üzere, bir kadının rahmine transfer edilmektedir. Buradan; önce bir cenin daha sonra da hücresi alınan kimsenin orijinal bir kopyası olan bir bebek meydana geliyor. Klonlama aynı zamanda bir erkeğe gerek duyulmaksızın, sadece bir kadının hücreleri kullanılmak suretiyle de yapılabilmektedir. Bu da kadının vücut hücrelerinde birinin nukleusu alındıktan sonra bir kadının yumurtasıyla birleştirilmesiyle olanaklı hale getirilmektedir. Daha sonra, yumurta, hücrenin nukleusuyla birleştirildikten sonra; yetişmek ve önce bir cenin, daha sonra da hücresi alınan kimsenin(kadının) bir kopyası olacak bir bebek haline gelmesi için bir kadının rahmine yerleştirilmektedir. Dolly (Bütün dünyada büyük yankı uyandıran ilk kopya koyunun adı) bu şekilde yani bir koyunun meme (göğüs) hücresinin alınarak klonlama işleminde geçirilmesiyle meydana getirildi. Daha sonra, bu hücreden (göğüs ile alakalı özellikleri taşıyan) nukleusu çıkarıldı ve nukleusu kaldırılmış bir koyun yumurtasına yerleştirildi. Çoğalmak üzere bir koyunun rahmine yerleştirilen bu hücre, gelişti, büyüdü ve bir cenin halini aldı. Böylece Dolly, hücresi kullanılan koyunun tamamen bir kopyası olarak doğan ilk koyun oldu.
İnsanların, kadın veya erkeklerin bu tür klonlaması eğer yapılırsa, dünyaya büyük bir felaket getirecektir.Burada istenen durumlar şunlardır: Ya kaliteyi artırmak, daha zeki, daha güçlü, daha cesur, daha sağlıklı veya daha güzel çocuklar edinmek amaçlanıyor, ya popülasyonun (nüfusun) artırılması ya da daha fazla güç elde edilmesi isteniyor.Bu bir şerdir ve bir fitne nedenidir. Kesinlikle haramdır ve izin verilmemiştir. Bunun nedenleri şunlardır:
1. Bu şekilde çocuk üretimi, Allah’ın insanların çocuklar edinmeleri için ortaya koyduğu doğal üreme yolundan farklıdır.
Allah-u Teala şöyle buyurdu:
Şurası muhakkak ki (rahime) atıldığında nutfeden, erkek ve dişiden ibaret olan çifti O yarattı. [Necm 45-46]
Ve yine şöyle buyurdu:
O, (döl yatağına) akıtılan meninin içinden bir nutfe (sperm) değil miydi? Sonra bu, alaka (aşılanmış yumurta) olmuş, derken Allah onu (insan biçiminde) yaratıp şekillendirmişti. Ondan da iki eşi, yani erkek ve dişiyi var etmişti. [Kıyamet 37-39]
2. Bir erkek olmaksızın, kadınların kopyalanması sonucu doğan çocuklar babasız çocuklardır.
Ayrıca, eğer kendisinden hücre alınan kadının hücresi kendi rahmi dışında başka bir kadının rahmine yerleştirilirse, bu durumda doğacak çocuklar aynı zamanda babasızdırlar. Bu böyledir. Çünkü rahmine yumurta yerleştirilen kadın, birden fazla yumurtayı barındıracak bir yere (rahme) sahip değildir. Bu, annesiz ve babasızlardan oluşan bir dünyanın olmasına ve insanlığın kayboluşuna liderlik edecektir ki, bu Allah’ın şu hükmüyle çatışır:
Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. [Hücürat 13]
Ve de şu hükmüyle çatışır:
Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nispet ederek çağırın. Allah yanında en doğrusu budur. [Ahzab 5]
3. Akrabalığın Kaybolması
İslam, akrabalık bağlarını korumayı ve sürdürmeyi emretmiştir.
İbn Abbas(r.a.) Allah Resulü(s.a.v.)’in şöyle dediğini söyledi: Her kim akrabalığını babasından başkasına nispet eder ve diğerlerinden olduğunu iddia ederse, Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti o kimsenin üzerine olur. [İbn Mace rivayet etti.]
Ebu Osman En-Nehri, Sa’d ve Ebu Bekir(r.anhum)’den, onların Allah Resulü(s.a.v.)’den şöyle duyduklarını ve anladıklarını söylediklerini işittiğini söyledi: Babası olmadığını bildiği halde, babasından başkasından olduğunu (onun soyuna mensup olduğunu) iddia eder ve böyle söylerse, o kimseye cennet haram olur. [İbn Mace rivayet etti.]
Ebu Hureyre(r.a.) Allah Resulü(s.a.v.)’den şöyle işittiğini söyledi: Onlardan olmadığı halde bir çocuğu, başkasına ait olduğunu iddia eden bir kadın, Allah katında hiçbir şeye sahip değildir (amelleri boşa gider) ve cennete giremeyecektir. Ve kendisine bakan oğlunu inkar eden adama gelince; Allah bu adamdan uzaklaşacak ve onu ilk ve son nesli karşısında teşhir edecektir. [Ed-Darimi rivayet etti.]
Diğerlerinden daha iyi özellikte ve yetenekte olan kimselerin klonlamasındaki amaç; onların zekasının, güçlerinin, sağlıklarının ve güzelliklerinin isteyen kimselere aktarılmasıdır. Yani ister karı-koca olsunlar, isterse olmasınlar, ne olursa olsun erkeklerin ve kadınların karakteristikleriyle beğendikleri insanların özelliklerini seçmelerine sağlamaktadır. Bir başka deyişle, insanlar istedikleri kimsenin özelliklerini kendi çocuklarına aktarabilecekleridir. Sonuç olarak, karakteristiği aktarılmak istenen erkeğin hücreleri o kimseden alınır ve seçilmiş bir kadından da yumurtaları alınıp birleştirilerek, seçilen kadının rahmine yerleştirilir. Bu akrabalık bağlarının kaybolmasına ve karışmasına liderlik edecektir.
4. Klonlama ile çocuk türetme, birçok şer’i hüküm ile engellenmiştir.
Örneğin evlilik, akrabalık, babalık, nafaka, evlatlık, soy (kalıtım), gözetme (bakım) ile ilgili hükümler ile engellenmiştir. Ayrıca maharim - usbat (Haram kılınmış Kan Bağı Dereceleri) gibi birçok diğer şer’i hüküm ile de yasaklanmıştır. Çünkü akrabalık karışıyor, yok olmaya başlıyor. Bu; Allah insanı üzerinde yarattığı üreme/doğum şekli olan doğal yola aykırıdır. Bu toplum yapısını bozan, fitne ve fesat yayan şeytani bir süreçtir. Bu nedenle, insan klonlama şer’an HARAM'dır ve buna izin verilmemiştir.
Allah-u Teala lanetlenmiş şeytanın şöyle dediğini bildiriyor:
(Şeytan) “Onları mutlaka saptıracağım, muhakkak onları boş kuruntulara boğacağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar (putlar için nişanlayacaklar), şüphesiz onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler" (dedi). Kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost edinirse elbette apaçık bir ziyana düşmüştür. [Nisa 119]
Allah’ın yaratması, doğal/fıtri bir yaratmadır. Allah insanı doğum yolu ile yarattı ve bir erkeğin spermi ile bir kadının yumurtasının, ana rahminde döllenmesini vesile kılarak, insanların üremesinin doğal/fıtri olmasını sağladı. Allah’ın bu noktadaki kanunu, bir kadın ile bir erkeğin kabul edilir (doğal) bir biçimde birleşmeleri ile tamamlanır. Klonlama ile yapılan üreme ise doğal değil, sunidir. Yani fıtri yapıya aykırıdır. Ayrıca, işin arka planında, geçerli (şer’i) bir birleşmeyi sağlayan herhangi bir evlilik bağı olmadan, bir erkek ile bir kadın arasındaki (sûnî) bir ilişkiden yani klonlamadan doğal olmayan çocuklar edinilmektedir.[3]
İnsan Klonlama Kararına Tepkiler
Geçen ay bir Grup araştırmacının çocuk sahibi olamayan çiftler için insan klonlayacaklarını açıklaması, bilim dünyasından yoğun tepkilere neden oldu. Gerçi bu yolda açıklamalar daha önce de yapılmıştı. Üç yıl önce Richard Seed adlı bir doktor, ABD’nin Chicago kentinde bir insan klonlama kliniği açacağını duyurmuş, daha sonra da kendi karısını klonlayacağını açıklamıştı.
Kanada’da yaşayan Raelyenler adlı tarikat üyeleri de, insan klonlama konusunda "ilginç" planlar öne sürmüşlerdi. Ancak her iki açıklama da, kamuoyunca fazla ciddiye alınmamıştı. Ancak bu kez uzmanları endişelendiren, açıklamayı yapan grubun, tartışmalı hedeflerini gerçekleştirebilecek teknik beceriye sahip görünmeleri. Uzmanlar, böyle bir girişimin hem anne hem de klonlanmış çocuk için büyük potansiyel tehlikeler yaratacağı görüşündeler. İnsan klonlama hedefini açıklayan ekibin başkanlığını, Roma Klinik Obstetri ve Jinekoloji Enstitüsü’nden doğurganlık uzmanı Severino Antinori. Bu araştırmacı, daha önce de 62 yaşında bir kadını tüpte döllenmiş embriyo aşılayarak hamile kalmasını sağladığı için tartışmalara ve medya ilgisine yabancı değil. Ekipte ayrıca, Lexington’daki (ABD) Amerika Androloji Enstitüsü’nden üreme fizyologu Panos Zavos ve İsrailli biyoteknoloji uzmanı Avi Ben-Abraham da yer alıyorlar.
Araştırmacılar, kaynağını açıklamamakla birlikte "sınırsız bir bütçeye" sahip olduklarını ve deneyi, adını sakladıkları bir Akdeniz ülkesinde yapacaklarını belirtiyorlar. Ben-Abraham, İslam'ın ve Yahudiliğin insan klonlama kavramına daha açık olduğunu iddia ederek bu ülkenin bir Arap ülkesi ya da İsrail olabileceği yolunda ipuçları veriyor. Üçlü, kocaların kısırlığı nedeniyle çocuk sahibi olamayan aileler için klonlama uygulayacak. Antinori’ye göre 600 kişi deneyler için sıra bekliyor.
Grup, pek az teknik ayrıntı verdiği basın toplantısında, kuzu Dolly’nin klonlandığı tekniğin kullanılacağını açıkladı. Bu yöntemde bir beden hücresinden alınan çekirdek, kendi çekirdeği alınmış bir yumurtaya aşılanıyor ve klonlama süreci bir elektrik şokuyla başlatılıyor. Ekip üyelerinden Zavos, grupta ayrıca birçok hayvan klonlama uzmanının da bulunduğunu belirtiyor, ancak "güvenlik nedeniyle" isim vermekten kaçınıyor. ABD’nin Massachusetts eyaleti, Cambridge kentinde bulunan Whitehead Biyotıp Araştırmaları Enstitüsü’nden Rudolf Jaenisch ve önde gelen başka bazı araştırmacılarsa, insan klonlanmasına şiddetle karşı çıkarak, döllenmiş yüzlerce yumurtadan tek tük elde edilebilen çok az sayıda memeli klonlarının ciddi sağlık problemleri taşıdığına dikkat çekiyorlar. Jaenisch, "Çoğu, doğumdan hemen sonra ölüyor, ya da beyin, böbrek ya da bağışıklık sistemlerinde ciddi anormalliklerle dünyaya geliyorlar." diyor. Araştırmacıya göre şimdiye kadar klonlanan beş memeli türünden hepsinde ortaya çıkan bu aksaklıkların, insanda da ortaya çıkmaması için bir neden yok.
İskoçya’daki Roslin Enstitüsü’nden Dolly’nin yaratıcısı Ian Wilmut, geçenlerde doğan bir klon kuzuyu, mükemmel fizik görünüşüne karşın, solunup bozukluğu nedeniyle öldürmek zorunda kaldıklarını, otopsi sonucunda da akciğerlerini yöneten kas ve damarların bozuk bir biçimde gelişmiş olduğunu fark ettiklerini vurguluyor. Wilmut, "Aynı hasar bir insan klonunda ortaya çıkarsa ne yapacaklar merak ediyorum" diyor.
Araştırmacılara göre bir insan klonu, annesinin yaşamını da tehlikeye atar. Memeli klonları genellikle normalden bir hayli büyük oluyor. Bu klonlara hamile olan dişilerin bedenleri tehlikeli biçimde şişiyor ve çoğu düşük yapıyor. Antinori’nin ekibiyse bu sendroma yol açan problemin, embriyonun tutulduğu kültür ortamıyla ilintili göründüğünü, ortamdaki maddeleri değiştirerek sorunun üstesinden gelinebileceği görüşünde. Tüm eleştirilere karşın ekip, takvimi uygulamaya devam ediyor. Üç araştırmacı, önümüzdeki Ekim ayında Monte Karlo’da bir araya gelerek planın "ince ayarını" yapacak. Ekip, iki yıl içinde ilk embriyoların rahme yerleştirilebileceğini umuyor.[4]
Kaynaklar
[1] ansiklopedi.turkcebilgi.com/İnsan_Klonlama.
[2] Doç. Dr. Eyyüp Rencüzoğulları, "İnsan Klonlama, Endişeler ve Etik Sorunlar", www.genbilim.com/content/view/50/32/.
[3] www.sevde.de/islami_ictihadlar/02.htm
[4] www.biltek.tubitak.gov.tr/haberler/genetik/2001-04-11.pdf