İnternetin en çok kullanılan para kazanma yöntemi

   
  gizliilimlerim
  Nil Nehri
 
Nil Nehri
Nil Nehri, Nil River

Nil Nehri

"Nil" Adının Kaynağı

"Nil" sözcüğü (Arapça: 'nīl) Yunanca "nehir yatağı" anlamına gelen Neilos (Νειλος) sözcüğünden gelmektedir. Antik Mısır Dili'nde, nehir iteru diye adlandırılmıştır. İteru, "büyük nehir" anlamına gelir (Sağdaki çerçevede hiyerogliflerle de gösterilmiştir. Sözcüğün aslı "İtrw"dur) Kıpti dilinde nehrin adı "piaro" ya da "phiaro"dur ve yine "nehir" anlamına gelir (tam tercüme: p(h).iar-o "-.kanal-büyük").[1]

Nil Nehri, Nil River

Nil Nehri

Afrika deyince ilk akla gelen akarsu Nil nehridir. Nil nehri değişen karma rejimli akarsulardandır. Arapça adı “Bahr-el Nil” olan nehir, Afrika'nın doğusunda güney-kuzey doğrultusunda akar. Kollarından Kagera ile birlikte 6.600 km. uzunluğundadır. Missisipi-Missouri'den sonra (6.730 km.) dünyanın en uzun nehridir. Aynı zamanda dünyanın havzası en geniş akarsularından birisi olup 2.800.000 km 2 havzası vardır. Bu bakımdan 7.000.000 km 2'lik havzaya sahip olan Amazon'dan sonra 3. büyük havzaya sahiptir. Nil nehri geçtiği ülkelere hayat verir. Nil tarımsal alanları oluşturduğu gibi arkeoloji, yerleşme ve turizm açısından da ilgi çekicidir. Şehir, mezar ve tapınaklar nehir çevresinde yapılmıştır.Şehir ve tapınaklar güneşin doğduğu yer olan nehrin sağ kıyısına, mezarlar güneşin battığı yer olan sol kıyısında yer alır.[2]

Nil nehri, Dünyanın en uzun nehridir (6.650 km). Havzası, Afrika kıtasının onda birini kaplar. Güneyden kuzeye doğru akar ve üç ana kolu vardır: Beyaz Nil Nehri, Mavi Nil Nehri ve Atbera Nehri. Nehrin en uzaktaki kaynağı Burundi'deki Doğu Afrika Göller Bölgesi'ndeki Kagera Nehri olarak doğar ve Tanzanya, Ruanda ve Uganda sınırlarını oluşturarak Victoria Gölü'ne katılır. Asıl Nil nehri bu gölden Victoria Nil'i olarak çıkar. Kyoga ve Albert Göllerinden geçtikten sonra Albert Nil'i olarak yoluna devam eder. Nimule'de Sudan'a giren nehrin ana kolu, Melekal yakınında Bahrü'l-Gazal ve Sobat Nehirleriyle birleştikleri yere kadar Bahrü'l Cebel, Mavi Nil Nehri ile birleştiği yere kadar da Beyaz Nil Nehri olarak anılır. Mavi Nil Etiyopya'nın orta kesiminde doğar ve Beyaz Nil'e Hartum yakınlarında doğu kıyısından katılır.Mısır'daki taşkınlara yol açan suyu ve bereketli çamuru Mavi Nil getirir. Asıl Nil son büyük kolu olan Atbera nehrini Hartum'un kuzeydoğusunda ve doğu kıyısından alır. Daha sonra kuzeybatıya doğru geniş bir S çizer. Bu arada üç çağlayanı aşarak "Nâsır Gölü'ne" katılır. Bu gölü oluşturan Assuan Barajı'nın aşağısında Mısır içlerinde kuzeye doğru akar ve Kahire yakınlarında "Nil Deltası"nı oluşturur ve İskenderiye ile Dimyat'tan Akdeniz'e dökülür.Denize dökülen yer olan ağız kısmı yaklaşık olarak 300 km uzunluğundadır.[1]

Nehir denize dökülmeden önce büyük bir delta oluşturur. Güneyde Kahire'den başlayan deltanın denize olan mesafesi 160 km. Bu noktadan deltanın Akdeniz kıyısında Batı ve doğu uçlarında yer alan Port Said ve İskenderiye'ye olan mesafesi ise 250 km'dir. Deltada sayısız kanallar kollar ve göller vardır. Ancak ırmak iki ana koldan denize dökülür.[3]

Mısır'da Nil Nehri'nin sulama amacıyla kullanılması çok eski bir geçmişe dayanır. 19. yüzyılda baraj ve kanalların yapımı ile daha geniş bir alanda ve sürekli sulama olanağı sağlanmıştır. Nil nehri üzerinde bulunan Assuan Barajı hem sulama, hem de elektrik üretiminde Mısır için hayati bir önem taşımaktadır. Nil nehri tarih boyunca ve günümüzde taşımacılıkta da yoğun olarak kullanılmaktadır.[1]

Çok eski zamandan beri, Mısırlılar Nil nehrini yaşam, verimlilik ve gelişmeyle eş tutmuşlar. Nil sanki Mısırlıların damarlarında akıyor. Nehir her zaman başarılarının kaynağı, büyük uygarlıklarının kuruluşunun ana nedeni olmuş. Mısırlılar arkadaş canlısı karakterlerini de Nil nehrine borçlular. Akışından, sellerinden ve saflığından cömertlik ve dürüstlük kazanmışlar.

Nil kıyıları her gün binlerce aşk hikayesine tanık oluyor. Nehir aşıklara umut, romantizm ve mutluluk veriyor. Nil, Mısır halkının sanatkarlığı için de ilham ve yaratıcılık kaynağı olmuş. Nil nehrine adanmış birçok şarkıları var. Eski Mısır’da insanlar nehir uğruna kurban vermişler ve efsanelerini nesilden nesile aktarmışlar.[4]

Mısır uygarlığının temelinde de Nil nehrinin bereketi vardır. Bu nehrin hayat verici özelliği sayesinde Mısırlılar Nil vadisinde yerleşmiş ve yağmur mevsimlerine bağımlı kalmadan nehirden sağladıkları suyla tarım yapabilmişlerdi. Tarihçi Ernest H. Gombrich, bu konuda şunları söyler:

En ihtişamlı döneminde Eski Mısır'ın sınırları. Nil nehrini merkez alarak genişleyen devlet, etrafı çöllerle ve doğal engellerle çevrili olmasına rağmen, son derece güçlü bir medeniyet kurabilmişti. Bunun temelinde Nil'in aralıksız sağladığı suyun bereketi vardı. Yüzyıllar süren gelişme sürecinde oluşturulan düzenli ordu, Hitit ve Mitanni devletlerinin sınırlarına kadar genişlemeye imkan tanıdı.

"Afrika sıcaktır. Aylarca yağmur yağmaz. Bundan dolayı bu büyük kıtanın pek çok yeri kuraktır. Ülkenin o bölümleri çöllerle kaplıdır. İşte Mısır'ın sağı ve solu da bu durumdadır. Mısır'da da aslında çok az yağmur yağar. Ama orada yağmura pek ihtiyaç yoktur, çünkü Nil ırmağı boydan boya ülkenin ortasından akar gider."

Mısır için Nil, hayat demekti. Nil sayesinde tarım yapılabiliyordu. Ondan alınan suyla ekinler sulanıyor, hayvanlar ihtiyaçlarını sağlıyor, insanlar su içebiliyorlardı. İşte Firavun'a ve çevresindeki önde gelenlere göre tüm bu suyun ve toprakların tek sahibi Firavun'du. Firavun'un bu gücünü herkes kabullenmiş ve ona tabi olmuştu. Böylesine büyük önemi olan Nil nehrini kontrolü altında tutan, aynı zamanda Mısır'ın en önemli ticaret ve tarım kaynağını da kontrol edebilmekteydi. Firavunlar da işte bu yolla Mısır üzerinde büyük hakimiyet kurmuşlardı .

Nil vadisinin dar ve uzunlamasına yapısı, nehrin etrafına kurulan yerleşim birimlerinin fazlaca genişlemesine olanak vermemiş, büyük şehirlerden oluşan bir uygarlık yerine daha ufak çaplı kasaba ve köylerden oluşan bir medeniyet şekillenmişti. Bu faktör de firavunların halk üzerindeki hakimiyetini perçinledi.Nitekim Mısır'ın tüm topraklarının ve Nil nehrinin sahibinin yalnızca Firavun olduğunu zannediyorlardı:

Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: "Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?" (Zuhruf Suresi, 51)

Firavun gücünü daha iyi kullanabilmek ve insanları daha kolay boyunduruğu altına almak için onları kendi aralarında bölümlere ayırmıştı. Böylece kendine yakın olarak seçtikleriyle zayıflattığı bölümleri rahatça yönetebiliyordu. Bir ayette bu duruma şöyle dikkat çekilmiştir:

"Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı." (Kasas Sûresi, 4) [2]

Nil Nehri, Nil River

Nil Nehri ve Belirleyiciliği

Tarihçi Herodotos, “Mısır, Nil'in bir armağanıdır.” der. Bir uygarlığın yaratılmasında bu denli büyük bir etkisi olan Nil nehri, Mısırlıların yaşamında belirleyici bir roldeydi. Yaşam, Nil'in akışına; taşkınlığına, dinginliğine bağlıydı. Nil nehri her yıl Haziran sonu-Temmuz başında yatağından taşarak çevreyi biraz yıkıp dağıtsa da verimliliği getirmekteydi. Ekim-Kasım aylarında uzaklardan beraberinde taşıyıp getirdiği kırmızı, ince ve verimli bir toprak örtüsünü bırakıp yatağına çekilen Nil nehrinin her yıl tekrar eden bu hareketlerini önceden belirleyerek yaşamlarını düzenleme zorunluluğu; Mısır'da başta astronomi olmak üzere matematik, mimari gibi bir çok bilimin gelişmesine yardımcı olur. (Örneğin taşkınların ardından kaybedilen arazi miktarının hesaplanabilmesi için arazi-yüzey hesaplarına ihtiyaç duyulması ve bu yönde çalışmalar yapılması.)

Tarımsal faaliyetlerin yanında balıkçılık, taşımacılık için de eşsiz bir kaynak olan Nil nehri, Mısırlılar için bir tanrıdan farksızdı. Nil nehri, ülkeyi boydan boya ikiye böldüğü gibi, geçtiği alanlar (Yukarı Mısır; Vadi) ve denize döküldüğü alanlar (Aşağı Mısır; Delta) anlamında da Mısır'ı ikiye ayırmaktadır. Yukarı Mısır, genişliği 10 km.yi geçkin Nil vadisinin bulunduğu, güneyde yeralan topraklardır. Aşağı Mısır ise başlangıçta daralan fakat yığınla kola ayrılarak denize döküldüğü, içerisinde daha geniş verimli toprakları barındıran kuzey bölgesidir. Nil nehrinin denize döküldüğü topraklardaki görünüm Yunan alfabesindeki “Delta” harfine benzediği için eski Yunanlılar o bölge için bu adı verirler.[5]

Nil and Egypth, Mısır

"Nil'in Hediyesi: Mısır"

Nil Nehri, dev bir yılan gibi, dünyanın en kurak çöllerinden birinin koynunda ilerleyerek çevresini yeşil bir vadiye dönüştürmüştür. Günümüzde bu dünyanın en uzun nehrinin kıyılarında yaklaşık 60 milyon insan yaşar. Nil aynı zamanda dünyanın en eski uygarlıklarından birine evsahipliği yapmıştır.

Bu büyük nehir olmaksızın Mısır varolamazdı. Her yıl doğu Afrika dağlarının karları eriyerek nehrin kıyılarını taşıracak kadar bol miktarda suyu yine içinde bol miktarda toprak ve bitki kalıntısı bulunduran alüvyonlar taşıyarak Nil'e ulaşır. Taşmış nehir yatağına çekilirken geride dünyanın en verimli topraklarından birini bırakır ki bu topraklardan yılda 2 -3 kez ürün almak mümkün olabilmektedir. Dolayısıyla, Eski Yunanlıların Mısır'a atfen söyledikleri meşhur "Nil'in Hediyesi" sözünün arkasındaki kıskançlığı anlamak kolaydır.

Eski Mısır'ı doğal sınırlar koruyordu:

  1. Nil platosunun ötesi çöllerle kaplıdır.
  2. Nil üzerinden Mısır'a güneyden ulaşmayı büyük şelaleler imkansız kılar.
  3. M.Ö. 1500'den önce deniz yolları pek kullanılmadığından Akdeniz doğal bir korunak olmuştur ( Mısır deniz üzerinden 19. yüzyılda Napolyon gelene kadar taarruza uğramamıştır.)
  4. Düşmanın Mısır'a taarruzu için günümüzde Süveyş kanalının bulunduğu yerdeki dar bir toprak parçası üzerinden ilerlemek dışında fazla bir seçeneği yoktu. [6]
Hz.Musa ve Nil

Hz. Musa Ve Nil Nehri

Hz. Musa'nın doğduğu dönemde Firavun tüm yeni doğan erkek çocukları öldürüyordu. kız çocukları ise kölelik yapması için sağ bırakıyordu. İşte, böyle bir tehlike içinde kölelerin arasında öldürülme tehdidiyle yaşamaya başladı. Hz. Musa'nın annesi de Allah'tan aldığı vahiy ile Hz. Musa'yı bir sandığa koydu ve akmakta olan Nil'in sularına bıraktı. Akıntının onu nasıl ve nereye götüreceğini bilmiyordu. Fakat Rabbimizin ilhamı ile, sonunda tekrar kendisine geri döneceğini ve peygamber olacağını biliyordu. Herşeyi yaratan ve onlara nizam veren Allah, onu ve Hz. Musa'yı da yaratmış, kaderlerinin nasıl olduğunu da ona bildirmişti. Allah daha sonra doğumuyla ilgili bu gerçeği Hz. Musa'ya şöyle hatırlatacaktı:

"Hani, annene vahyolunan şeyi vahyetmiştik, (şöyle ki:)" "Onu sandığın içine koy, suya bırak, böylece su onu sahile bıraksın; onu Benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır..." (Taha Suresi, 38-39)

Burada üzerinde durulması gereken önemli bir konu, kaderdir. Ayette Allah Hz. Musa'nın annesine oğlunu suya bırakmasını söylemiş ve sonunda onu Firavun'un alacağını ve onun kendisine geri dönüp elçilerden olacağını bildirmişti. Yani Hz. Musa doğduğunda onun bir sandık içinde suya bırakılacağı, Firavun'un onu bulacağı, sonunda ise Hz. Musa'nın bir peygamber olacağı belliydi. Çünkü Allah onun kaderini öyle belirlemişti. Allah bunu Hz. Musa'nın annesine bildirdi.

Burada Hz. Musa'nın hayatındaki tüm detayların en ince ayrıntısına kadar Allah katında kaderde takdir edildiğine ve aynen takdir edildiği gibi gerçekleştiğine dikkat etmek gerekir. Allah'ın Hz. Musa'nın annesine ilettiği vahyin gerçekleşmesi, sayısız şartın tam kaderde tespit edildiği şekilde meydana gelmesi ile olmuştur.

Hz. Musa'nın Firavun'un adamlarından kurtularak, suda boğulmadan Firavun'un sarayına kadar gitmesi için:

1. Bebek yaştaki Hz. Musa'nın bindirildiği sandık su almamalıdır. Bunun için sandık ustasının sandığı suda yüzebilecek uygun ölçülerde yapmış olması gereklidir. Öte yandan sandığın şekli de yüzme hızı açısından önemlidir. Ne çok daha hızlı yüzüp Firavun'un olduğu yeri geçecek ne de yavaş olup geri kalacak şekilde olmalıdır. Tam olması gereken hızda hareket edecek şekilde yapılmış olmalıdır. Bunların hepsi de sandığı yapan ustanın kaderinde tespit edilmiş detaylardır. O da bu sandığı tam yapması gereken şekilde yapmıştır.

2. Sandığı sürükleyen akıntı ne daha hızlı ne de daha yavaş olmalı, nehrin suları tam gerekli hızda ilerlemelidir. Yani Nil'in debisini oluşturan yağışlar da tam bu şekilde Allah'ın yarattığı kader ölçüsünde belirli bir hesap ile olmuştur.

3. Esen rüzgarlar da sandığı yine tam gerektiği şekilde etkilemelidir. Yani rüzgar da bir kader doğrultusunda esmektedir. Ne çok esip sürüklemeli, ne ters esip yönünü değiştirmeli ne de yavaş esip hızını azaltmalıdır.

4. Nil boyunca başka kimse bu sandığı bulmamalıdır. Yani sakıncalı hiç kimse oradan geçmemeli, oradan geçmekte olan hiç kimse de ona rastlamamalıdır. Dolayısıyla Nil çevresinde yaşayan herkes bir kader doğrultusunda oradan geçmeyecek veya sandığı görmeyecektir. Nitekim bu şart da Allah'ın tespit ettiği kadere göre gerçekleşmiştir.

5. Hz. Musa'nın hayatı gibi Firavun ve ailesinin hayatı da bir kader doğrultusundadır. Onlar da tam olmaları gereken saatte ve olmaları gereken yerde olmalı ve Hz. Musa'yı bulmalıdırlar. Belki Firavun ailesi Nil kenarına daha erken gelmeyi planlamış olabilir. Onların gecikmesine sebep olan da kaderlerindeki işi yaparak olması gerekeni sağlamıştır.

Bunların hepsi Firavun'un Hz. Musa'yı bulmasını sağlayan sebeplerden birkaçıdır. Hepsi de Allah'ın Hz. Musa'nın annesine daha önceden vahyettiği söze uygun olarak tam gerektiği şekilde gerçekleşmiştir. Gerçekte Allah'ın Hz. Musa'nın annesine verdiği söz de ve gerçekleşen tüm diğer olaylar da, Allah'ın ezelde tespit ettiği kadere göre olup bitmiştir.

Hz. Musa'nın kaderinde olan olaylar sadece buraya kadar anlattığımız gibi hadiseler değildir. Hayatının her anı belli bir kader çizgisiyle örülmüştür. O ne doğduğu yeri, ne doğduğu yılı, ne kendi kavmini ne de anne ve babasını seçmiştir. Bunların tümünü Allah takdir etmiş ve yaratmıştır.

Daha ince ve detaylı olarak düşündüğümüzde kaderin hayatın her anına nasıl mutlak şekilde hakim olduğunu daha yakından hissedebiliriz. Bu kıssa da bunu çokça hatırlatarak üzerinde düşünülmesini sağlar. Allah, Hz. Musa kıssasındaki tüm bu detaylarla, aslında Kendisinin, tüm insanların ve tüm kainatın kaderini de önceden takdir ettiğini bizlere hatırlatmaktadır.

Nasıl Hz. Musa Nil'de kaderin sevkiyle hareket ediyorsa Firavun ve ailesi de onunla karşılaşacakları yere kaderleri doğrultusunda gitmişlerdir. Ayetlerde Firavun ailesinin, aynen Allah'ın daha önce Hz. Musa'nın annesine vahyettiği gibi davrandıkları, yani onu bilmeden himaye altına aldıkları şöyle anlatılır:

Nihayet Firavun'un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanılgı içindeydi. Firavun'un karısı dedi ki: "Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz." Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi. (Kasas Suresi, 8-9)

Böylece Firavun ve ailesi, kaderlerinin nereye gittiğini bilmeden ancak o kadere tabi bir şekilde Hz. Musa'yı buldular ve onu evlatlıkları olarak yanlarına aldılar. Hatta Hz. Musa'yı kendileri için bir fayda getirir umuduyla yanlarında tuttular.[2]

Kaynaklar

[1] tr.wikipedia.org/wiki/Nil
[2] www.eskimisir.com/nil.htm
[3] ansiklopedi.turkcebilgi.com/Nil_nehri
[4] www.uzaklar.com/content/view/204/168/
[5] www.fdk.yildiz.edu.tr/Yazilar/MisirTarihi.pdf
[6] www.geocities.com/nilinhediyesi/

 
   
 

İnternetin en çok kullanılan para kazanma yöntemi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol