İnternetin en çok kullanılan para kazanma yöntemi

   
  gizliilimlerim
  Allah (Celle ve Celâlühü)
 

Allah (الله)

Allah (Celle ve Celâlühü)

«Kâinatı yaratan ve idâre eden, bütün övgü ve ibâdetlere lâyık, varlığı zorunlu olan, kendinden başka hiç bir ilâh olmayan tek bir Allah'tır.»

Allah (الله) kelimesi, Yüce Yaratıcı'nın özel ismidir. Kurân-ı Kerîm'de 2706 defâ tekrarlanan bu özel ismin diğer ilâhî isimlerden çok farklı olduğu husûsunda İslâm âlimleri, ittifak hâlindedir.

"Lafz-ı Celâl" olarak da anılan bu ismin etimolojisi üzerinde farklı görüşler ileri sürülmüştür. "el-İlâh" kökünden veyâ gizlenmek mânasına gelen "Lâha-yelîlu-lâh" kökünden türediği şeklinde görüşler olmakla beraber, türetilmemiş bir isim olarak herhangi bir kök anlamını taşımadığını, türemiş olsa bile zamanla bu anlamı kaybedip sadece Yüce Yaratıcı'nın ismi olarak kullanıldığını savunanlar da bulunmaktadır.[1] Kimi dilbilimciler, sözcüğün kökünün İlah'tan (el-ilah) ya da (el-laha)dan gelmiş olabileceğini söylerler. Sami dillerinde "(En üst ilah) anlamına gelir." demişlerdir. Arapça ile akraba olan dillerde de ilah kelimesi benzer şekillerde seslendirilir; İbranice tanrı anlamına gelen Eloah אלה, Keldânice Alaha laha ya da Aramice ܐܠܗܐ Elāhā, Süryanice ܐܠܗܐ Alāhā vb. Allah (الله) ismi, Arapça Elif, Lam, Lam ve He harfleriyle yazılır. Ebced'deki "Cümel-i Kebîr" adlı düzenine göre sayı değeri 66'dır. ((Elif=1)+(Lam=30)+(Lam=30)+(He=5)=66) [2]

İslâm âlimleri, bu kelimenin târifini şöyle yapmışlardır: [1]

«Allah, varlığı zorunlu olan ve bütün övgülere lâyık bulunana Zât'ın adıdır.» [3]

Buradaki "Varlığı zorunlu olan" Allah'ın yokluğunun düşünülemeyeceğini, var olmak için başka bir varlığın desteğine muhtaç olmadığını ve dolaylı olarak O'nun kâinatın yegâne yaratıcısı ve yöneticisi olduğunu; "bütün övgülere layık bulunan" kaydı ise, yetkinlik ve aşkınlık ifâde eden isim ve sıfatlarla nitelenen gerçek ve yegâne ma'bud olduğunu anlatmaktadır. [4]

Yukarıda anlatılanlardan ötürü bu isim, "O, bütün (semâların ve arzın) göklerin ve yerin ve aralarındakilerin Rabbi'dir. Binaenaleyh, O'na ibâdet et ve ibâdetinde sabırlı ve sebatlı ol. Hiç sen, O'na bir adaş bilir misin?" (Kurân-ı Kerim, Meryem Sûresi, âyet: 65) âyetinde açıklandığı üzere, O'ndan başka hiçbir varlığa ad olarak verilmediği gibi, gerek Arap dilinde ve gerekse de bu lafzı kullanan diğer Müslüman milletlerin dillerinde, herhangi bir çoğul şekli de oluşmamıştır. [5]

Mana itibariyle Allah (c.c.) (الله) ism-i şerîfi, Uluhiyete mahsus sıfatların tamamını ihtivâ eder. Mesela, Cenâb-ı Hakk'ın Esmâ-i Hüsnâ dediğimiz güzel isimlerinden "Er Rahmân", sadece merhameti; "El-Kahhâr", sadece kahrı veya "El-Alim", sadece ilmi ifâde ederken; Allah (c.c.) (الله) ism-i şerîfi, bunların ve diğer isimlerin tamamını ifâde eder. Bu sebeple Allah ismi şerîfi, ism-i âzamdır ve "Yâ Allah" (الله) diyen bir kimse, Cenâb-ı Hakk'ı bütün isim ve sıfatlarıyla zikretmiş olur.

Allah (c.c.) (الله) ismini teşkil eden harfler, birer birer kaldırılsa, mânâ bozulmaz ve yine Cenâb-ı Hakk'a delâlet eder. Allah isminin başındaki "elif"i ا kaldırılsa (lillâhi, للهِ), Lillâhi'nin başındaki birinci "lâm" ل kaldırılsa, "hû" هو kelimesi ortaya çıkar ki; Kurân-ı Kerîm'in çeşitli yerlerinde geçtiği gibi hepsi, ayrı ayrı Allah (c.c.) demektir.

Sarf ilminde beyân edildiği gibi, "Hû" هو ism-i şerîfinin aslı da yalnız (He) ه 'dir ve Rabbimize delâlete den bu "He"  ه harfi, göğüsten ve ciğerlerden geçen bir nefes ile çıkmaktadır. Bu itibârla teneffüs eden her canlı, "Allah" (الله) demekte ve mecbûrî olarak O'nu anmaktadır. [6]

Her varlığın yaratanı, sâhibi, hâkimi, Allah-u Teala'dır. O'nun hâkimi, âmiri, üstünü yoktur. Her üstünlük ve her kemâl sıfat, O'nundur.

Allah-u Teala (الله), zâtı ile vardır. Varlığı, kendi kendiyledir. Şimdi var olduğu gibi, hep vardır ve hep var olacaktır. Varlığının önünde de sonunda da yokluk olmaz. Çünkü O'nun varlığı, lâzımdır. Yâni Vâcibü'l-vücûd'dur. Allah-u Teala (الله), birdir. Yani, şeriki (ortağı) ve (bir) benzeri yoktur.

Dünya âleminde ve âhiret âleminde bulunan her şeyi [Kün yefekün emriyle] yokken O yaratmıştır. Her maddeyi, atomları, molekülleri, elementleri, bileşikleri, organik cisimleri, hücreleri, hayâtı, ölümü, her reaksiyonu, her kuvveti, hareketleri, kânunları, rûhları, melekleri, canlı cansız her varı yoktan var eden ve hepsini her an varlıkta bulunduran O'dur. Alemlerde olan her şeyi hiç biri yok iken yarattığı gibi, kıyamet zamânı gelince, yine bir ana her şeyi yok edecektir.

O'nda hiç bir kusur, hiç bir noksan sıfat yoktur. Dilediğini yapabilir. Bir karşılık için yapmaz. Bununla beraber her işinde hikmetler, faydalar, lütuflar, ihsânlar vardır. Kullarına iyi olanı, faydalı olanı vermeye, kimisine sevap, kimisine azap yapmaya mecbûr değildir. O, sözünden dönmez. Bütün canlılar iman etse, O'na hiçbir faydası dokunmaz. Bütün âlem ,inançsız olsa, azgın ve taşkın olsa, O'na hiçbir zarar vermez.  Kul, birşey yapmak dileyince, O da isterse o şeyi yaratır. Kullarının her hareketini, her şeyi yaratan O'dur. O, dilemezse, yaratmazsa, hiç bir şey hareket edemez. O'nun izni olmadan, bir yaprak bile yerinden kıpırdayamaz.

Allah-u Teala (الله) üzerinden, gece ve gündüzün ya da zamanın geçmesi düşünülemez. O'nda değişiklik olmayacağı için "Geçmişte, gelecekte şöyledir, böyledir." denilemez. Allah-u Teala (الله), hiç bir şeyle birleşmez. Zıddı, tersi, benzeri, ortağı, yardımcısı, koruyucusu yoktur. Anası, babası, oğlu, kızı, eşi yoktur. O, herkese şah damarından daha yakındır. Bu yakınlığı insan aklı anlayamaz. O, zâtında ve sıfatlarında birdir. Hiçbirinde değişme ya da  başkalaşma olmaz.

Allah-u Teala'yı İslamiyet'in bildirdiği isimler ile anmak, söylemek lâzımdır. Allah adı yerine "tanrı" kelimesi kullanılamaz. Çünkü "tanrı", "ilah, ma'bud" demektir. Başka dillerdeki Dieu, Gott ve God kelimeleri de "ilâh, ma'bûd" manasına kullanılabilir. Ama Allah (الله) adı yerine kullanılamaz.

Müslümanlar, Cennet'te Allah-u Teala'yı zamansız, mekansız ve cihetsiz (boyutsuz) göreceklerdir.[7]

Allah-u Teala'nın Sıfatları

Her Müslümanın, Allah'ın bütün kemâl sıfatlarına sahip, noksan sıfatların hepsinden de uzak olduğuna inanması farzdır.

A. Zâti Sıfatları

A.1. Vücûd

Bu sıfat, Allah-u Teâlâ'nın vâr olduğunu ifâde eder. Allah-u Teâlâ'nın varlığı başka bir varlığa bağlı olmayıp, zâtının îcabıdır. Yani vücûdu, zâtıyla kaimdir ve zâtının vâcib bir sıfatıdır. Bu sebeple Hak Teâlâ'ya Vâcibü'l-Vücûd denilmiştir. Bâzı Kelâm âlimleri, Vücûd sıfatına, sıfat-ı nefsiyye adını vermişlerdir. Vücûd'un zıddı olan adem (yok olma) Allah-u Teâlâ hakkında muhaldir. Allah'ın yok olduğunu iddiâ etmek, kâinatı ve içindeki varlıkları inkâr etmeyi gerektirir. Çünkü her şey'i yaratan ve vâr eden O'dur.

A.2. Kıdem

Kıdem, Allah-u Teâlâ'nın varlığının başlangıcı olmaması demektir. Allah-u Teâlâ (الله), kadîmdir, ezelîdir. Yani önce yok iken sonradan vâr olmuş değildir. Geçmişe doğru ne kadar gidilirse gidilsin, Cenâb-ı Hakk'ın vâr olmadığı bir an, bir zaman, tasavvur edilemez. Aslında zaman ve mekânı yaratan da O'dur. Allah-u Teâlâ, zaman ve mekân kayıtlarından münezzeh, ezelî ve kadîm bir Zât-ı Zülcelâldir. Kıdem'in zıddı olan hudûs (sonradan olma, belli bir zamanda yaratılma), Allah-u Teâlâ (الله) hakkında muhaldir.

A.3. Bekâ

Bekâ, Allah-u Teâlâ'nın varlığının sonu olmaması, daima var bulunması demektir. Allah-u Teâlâ'nın varlığının başlangıcı olmadığı gibi, sonu ve nihayeti de yoktur. O hem kadîm ve ezelî, hem de bâki ve ebedîdir. Zâten kıdemi sâbit olan bir varlığın, bekâsı da vâcib olur. Bekâ'nın zıddı fena, yani, bir sonu olmaktır. Bu ise, Allah-u Teâlâ (الله) hakkında muhaldir.

A.4. Vahdaniyet

Vahdaniyet, Allah'ın bir olması demektir. Vahdaniyet, Allah-u Teâlâ'nın kemal sıfatlarının en önemlisidir. Çünkü bu sıfat, Allah-u Teâlâ'nın zâtında, sıfatlarında, fiillerinde bir olduğunu; saltanat ve icraatında ortaksız bulunduğunu ifade etmektedir.

A.5. Muhafeletün lil-Havâdis

Allah'ın, sonradan vücud bulan varlıklara benzememesi demektir. Allah-u Teâlâ ne zâtında, ne de sıfatlarında kendi yarattığı varlıklara benzemez. Biz, Allah'ı nasıl düşünürsek düşünelim, O, hâtır ve hayâlimize gelenlerin hepsinden başkadır. Çünkü hâtıra gelenlerin hepsi hâdis, yani, sonradan yaratılmış, yok iken vâr edilmiş şeylerdir. Allah-u Teâlâ (الله) ise, vücûdu vâcib, kadîm ve bâkî, her şeyden müstağnî, her türlü noksandan uzak, bütün kemâl sıfatlara sahip olan İlâhî ve mukaddes bir zâttır. Şüphe yok ki, böyle yüce bir Zât, önce yok iken sonra vâr olan, bilâhare tekrar zeval bulan varlıklara benzemez. Nitekim Cenâb-ı Hak kendi zâtını Kur'ân-ı Kerîm'de: "Onun "Hak Teâlâ'nın) benzeri yoktur. O, her şey'i işitici ve görücüdür" (Şûra 11) sözleriyle tavsif etmiştir. Peygamber Efendimiz de (S.A.V.), bu mânayı te'yiden: "Her ne ki senin aklına geliyor, işte Allah-u Teâlâ (الله), onun gayrısıdır." buyurmuştur.

A.6. Kıyam Bi-nefsihî

Allah-u Teâlâ'nın, başka bir varlığa ve hiçbir mekâna muhtaç olmadan zâtı ile kaim olması demektir. Mevcudatın hepsi, sonradan vücuda gelmiştir. Bu sebeple de bir Yaradan'a ve bir mekâna muhtaçtırlar. Buna mukabil her şeyin yaratıcısı olan Allah-u Teâlâ'nın vücûdu, zâtının gereğidir ve varlığı hiçbir şey'e muhtaç değildir. Şayet Allah (الله) da vâr olabilmek için başka bir varlığa muhtaç olsa idi, O da mahlûk olur ve her şey'in Hâlikı ve başlangıcı olmazdı. Halbuki O, her şey'in Hâlikı ve yaratıcısıdır. O'ndan başka her şey mahlûktur. Hâlık ise, mahlûkuna asla muhtaç olmaz.

B. Sübûtî Sıfatlar

B.1. Hayât

Cenâb-ı Hakk'ın hayat sâhibi olması, hayat sıfatıyla muttasıf bulunması demektir. Cenâb-ı Hak hakkında vâcib olan bu sıfat, mahlûkatta görülen ve maddenin ruh ile birleşmesinden doğan geçici ve maddî bir hayat olmayıp ezelî ve ebedîdir. Bütün hayatların kaynağı olan hakikî hayattır. Hayat sıfatı, İlim, İrâde, Kudret gibi kemâl sıfatlarıyla yakından ilgilidir. Bu sıfatların sâhibi bir zâtın, hayat sâhibi olması zarurîdir. Çünkü ölü bir varlığın ilim, irade ve kudret gibi kemâlâtın sâhibi olacağı düşünülemez. Bunun içindir ki, hayat sıfatını, Cenâb-ı Hakk'ın ilim, irade ve kudret gibi sıfatlarla vasıflanmasını sağlayan ezelî bir sıfattır, diye târif etmişlerdir. Hayat sıfatının zıddı memât, yani, ölü olmaktır. Bu ise, Allah (الله) hakkında muhaldir.

B.2. İlim

Allah-u Teâlâ'nın her şey'i bilmesi, ilminin her şey'i kuşatması demektir. Bu âlemi en güzel şekilde, en mükemmel bir nizâm üzere yaratan ve onu idare eden Zât-ı Akdes'in, yarattığı varlığı en ince teferruatına kadar bilmesi gerekir. Zira hakikati, faydası, lüzum ve hikmeti bilinmeyen bir şey, nasıl yaratılabilir? O halde yaratıcının bir şey'i yaratabilmesi için, evvelâ ilim sâhibi olması, sonra o ilmin icaplarına göre yaratması şarttır. Bundan başka, îman ve sâlih amel sâhiplerini mükâfatlandırmak, isyan eden ve kötü yolda olanları da cezalandırmak, ancak bu kimselerin yaptıklarını bütün teferruatı ile bilmekle mümkündür. İlmin zıddı cehil, gaflet ve unutkanlıktır. Bütün bunlar Hak Teâlâ hakkında muhaldir.

B.3. Sem' ve Basar

Allah'ın her şey'i işitip, her işi görmesi demektir. Sem' ve basar sıfatları da Allah'ın ezelî ve ebedî kemâl sıfatlarındandır. Allah'ın işitip görmesine, uzaklık - yakınlık, gizlilik - açıklık, karanlık - aydınlık gibi mefhumlar bir engel teşkil edemezler. O, içimizdeki fısıltıları, kalpten ve gönülden yaptığımız duaları işitir. Hikmetine uygun şekilde karşılık verir. Hak Teâlâ'nın Semî' ve Basîr, yani, her şey'i en iyi işitici ve en iyi görücü olduğu, Kur'ân-ı Kerîm'de defalarca zikredilmiştir. Sem' ve Basar sıfatları birer kemâl sıfatı olduğundan, zıdları olan a'mâlık (görmemek) ve sağırlık (işitmemek) Zât-ı Bârî hakkında muhal olan noksan vasıflardandır.

B.4. İrâde

Allah'ın bir şey'in şöyle olup da böyle olmamasını dilemesi; her şey'i dilediği gibi tayin ve tespit etmesi demektir. Allah-u Teâlâ, kâmil bir irâde sahibidir. Bu kâinatı ezelî olan irâdesine uygun olarak yaratmıştır. Bu kâinatta olmuş ve olacak her şey, Allah'ın dilemesi ve irâde etmesiyle olmuş veya olacaktır. O'nun her dilediği mutlaka olur, dilemediği de asla vücûd bulmaz. Bu hususta Kur'an'da:

"Allah (الله), dilediğini yaratır. Bir işe hükmederse (yani onu dilerse) ona ancak 'ol' der, o da oluverir" (Âl-i İmrân, 47) buyrulur.

Hadîs-i şerîfte de: "Allah'ın dilediği oldu, dilemediği de olmadı" denilmiştir. İrâde sıfatından başka meşîet adında müstakil bir sıfat yoktur.

B.5. Kudret

Kudret, Hak Teâlâ'nın varlıklar üzerinde irâde ve ilmine uygun olarak te'sir ve tasarruf etmesi, her şey'i yapmağa ve yaratmaya gücü yetmesi demektir. Allah-u Teâlâ'nın sonsuz bir kudret sahibi olduğuna ve her şey'e kadir bulunduğuna, görmekte olduğumuz şu kâinat ve ihtiva ettiği güzellik ve şaşmaz nizam en büyük delildir.

B.6. Kelâm

Allah-u Teâlâ'nın harfe ve sese muhtaç olmadan konuşması demektir. Allah-u Teâlâ'nın kelâm, yani, söyleme, konuşma sıfatı vardır. Bu sıfat ezelî ve ebedîdir. Bu sebeple Allah'a Mütekellim denilir. Kur'ân-ı Kerîm'e de Kelâmullah tabir edilir. Allah'ın peygamberlerine bildirdiği vahiyler, onlara verdiği İlâhî Kitaplar, mahlûkatına gönderdiği ilhamlar, hep O'nun Kelâm sıfatının bir tecellîsidir.

B.7. Tekvin

Tekvin; icat ve yaratma demektir. Tekvin'i mâdum (yok) olan bir şey'i yokluktan çıkarmak, vücûda getirmek diye îzah etmişlerdir. Tekvin, Ehl-i Sünnet'in iki hak itikâdî mezhebinden biri olan Mâtüridîlere göre, ilim, irade ve kudret sıfatından ayrı bir sıfattır. Yine Mâtüridîlere göre, Hak Teâlâ'nın yaratmak, rızık ve nimet vermek, azâb vermek, diriltmek, öldürmek gibi bütün fiilleri, tekvin sıfatına râcidir. Onun eser ve tecellîsi sayılır. Bunlara sıfat-ı fi'liyye (fiilî sıfatlar) da denilir. Kudret ve tekvin, birer kemal sıfatı olup zıdları olan acz, Allah (الله) hakkında muhaldir. Eş'arîlere göre ise: Allah'ın tekvin sıfatı diye ayrı, müstakil bir sıfatı yoktur. Tekvin, kudret sıfatının makdûrata (yaratılması takdîr edilmiş şeylere) yaratma ânında taallûkundan ibarettir. Yani tekvin, kudret sıfatı içinde itibarî bir vasıf olmaktadır. Allah-u Teâlâ'ya Mükevvin isminin verilmesi, O'na, kudret sıfatından ayrı, Tekvin adında bir sıfatın isnat edilmesini gerektirmez. İcat etmek, yaratmak, bilfiil vücuda getirmek, Hak Teâlâ'nın Kudret sıfatıyla olur. Mâtüridîler Tekvin sıfatını Kudret sıfatından ayrı bir sıfat kabûl ettiklerinden, zâtî ve Sübûtî sıfatları 8 olarak sayarlar. Eş'arîlere göre ise bu sıfatlar 7'dir (Sıfât-ı Seb'a). [8]

Kaynaklar

[1] Ali Osman Tatlısu, "Esmâül Hüsnâ Şerhi"nden.
[2] Wikipedia, "Allah" maddesi, tr.wikipedia.org/wiki/Allah
[3] Diyânet İslâm Ansiklopedisi, "Allah" maddesi, Bekir Topaloğlu, c: II, s. 471-498.
[4] a.g.e., c. II, s. 471.
[5] Suat Yıldırım, "Kurân'da Ulûhiyyet", s.100-101.
[6] Yrd. Doç. Dr. Niyazi Beki, "Abdülkâdir Geylâni ve Esmâ'ül Hüsnâ Kasîdesi", Sultan Yayınevi, Temmuz 2001, İstanbul.
[7] Yeni Rehber Ansiklopedisi, "Alla-u Teala" maddesi, c. 2. s. 53-54.
[8] www.islammerkezi.com/AllahinSifatlari.htm

 
   
 

İnternetin en çok kullanılan para kazanma yöntemi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol